Ölümün içimizdeki dinginliği ne ilginç… Yavaş ve ağır bir
biçimde boğulduğunu hissederek yaşama hissinin tıp dilindeki adı depresyon. Ama
aslında yaşadığımız kısmi bir iç ölüm. Duygusal çöküşlerin yer aldığı, ruhani
bir daralma ve git gide içinden çıkılamayacak karamsarlık sebepleri.
Tabi beynimizin yazdığı olumsuzluk senaryolarını da göz
önünde bulunduracak olursak sonuç: Yaşamdan kopma isteği. Ölüm sessizliği her
bedende öyle usulca gerçekleşir ki kişi dışında algısı kuvvetli olan hiçbir canlı
anlayamaz. Dile dökülemeyecek kadar ağırdır içeride kopan fırtına. Kimisi çok
sevmekten kimisi çok sevilmekten olduğunu düşünse de, asıl duyguları yaşayıp
hisseden bilir.
Uykuları deliksiz bir hal alır, günlerce uyanmama isteği,
yemek yeme gereksinimi bile tamamen uçar gider aklından. Ağır depresyonun
uyanış evreleri neredeyse yok gibidir. Bağımlı olarak alınan beyin uyuşturucu
haplar dışında dünyadan tam anlamıyla bağımsız ve kopuk bir hayat sürme
evresine girmiş olursunuz. Ölüm sessizliğinin yansımalarını oluşturan beynimiz
artık tamamen yaşam için gerekli tüm ihtiyaçlardan sıyrılmış bir tür canlıdan
ibarettir. Kim bilir belki güzel olan tarafı da budur. Kimsenin seni
aşağılamalarına alınmadan, insanların hatalarını görmeden ve en güzeli de kendi
duygularına yenik düşecek bir şeyler bulmadan yaşamaktır. Tabi bu saydıklarımın
hepsi ilacın etkisi bitene kadar…
Bu yüzden ilaca bağımlı yaşamak da en güzel yöntem haline
gelmiş hepimizde. Çıkış yolumuz olmadığından en basit yolunun bu olması
gerektiğine inandırılmışız. Kimse dinlemiyor, dinlese bile anlamıyor, sevgi
ihtiyacınızı eskisi gibi karşılayamıyorsa, çözüm her daim en basite
indirgeniyor.
Kim bilir belki de tüm depresyonu ortadan kaldıracak en
güzel ilaç bayat bir balık ve birkaç damla süt…
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder